
Ülkemizde bisikletin bir ulaşım aracı olarak kullanılmamasının başta gelen nedenlerinden biri de, şehirlerimizin ulaşım ağlarını planlarken, cadde ve sokaklarda bisikletlerin de dolaşacağının hesaba katılmamış olmasıdır. Ama aslında bunun aksini de söyleyebilirdik: Planlamada bisikletler hesaba katılmaz, çünkü ulaşımını bisikletle sağlayan çok insan yoktur. Bunlardan hangisinin neden, hangisinin sonuç olduğu tartışmalıdır, doğrusu. Açık olan bir şey varsa o da, bisiklet kullanmaya hevesli pek çok kişi, yollarda karşılaşacağı tehlikelerin ve zorlukların üstesinden gelemeyeceğini düşündüğü için, daha baştan cayar bu hevesten (bk. s.18, 28). Bizim şehir içi ve şehirler arası yollarımızdaki trafik karmaşasını gören Avrupa’lı bir yabancı—zaten istatistiklerde de açıkça görülen ve ulusal bir sorun, hattâ bir felâket halini almış—bu durumda, bisiklet bir yana, herhangi bir aracı kullanmanın son derece riskli olduğunu düşünür; bütün bu olumsuz koşullarla mücadele ederek bisiklete binenleri hayretle karşılar. Altyapısı yetersiz, geometrisi yanlış, zemini bozuk, bakımsız yollarda birçok araç sürücüsü, ne kadar özen gösterse de, istemeden kuralları çiğner ya da kurallara uyduğu halde tehlike yaratır. Tabii bundan en büyük payı da—hiçbir korunma olanağı olmayan, en aciz durumdaki, üstelik yollarda hiç hesaba katılmayan—bisikletçinin aldığı düşünülür. Gerçekten öyle midir? Kendi kendine işleyecek ve kendi varlığını sürdürme amacı olan bir sistem tasarladığınızı düşünün. Bu sistemi en az malzeme ile, en küçük hacimde, en verimli, en ekonomik çalışacak biçimde tasarlamak hedefiniz olacaktır. Bunda ne kadar başarılı olursanız, o sistemin yapısı içerisinde boşluklara ve sisteme yabancı unsurlara o kadar az yer kalır. Sistem kötü tasarlanırsa, verimsiz çalışır, içinde boşluklar oluşur, eksikler ve hatalar nedeniyle çalışamaz hale gelmemesi için hep fazlalıklar olması gerekir. Eğer tümüyle başıboş bırakırsanız da, her ne olursa olsun varlığını sürdürmeye çalışan ama “kaotik” bir yapıya bürünür. İşte bizim ülkemizdeki karayolları trafiği böyle bir “kaos” içindedir. Bu yüzden de, yollar kapladıkları alana nispetle oldukça düşük kapasitede kullanılabilmektedir. Bu kaosun ülke ekonomisine getirdiği yük, insanlara verdiği sıkıntı, mutsuzluk, kayıtsız kalınacak gibi değildir elbette. Kayıtsız değiliz ama, bu sistem içerisinde biz bisikletçiler de bir şekilde varlığımızı sürdürmenin yolunu arıyorsak, boşluklardan yararlanacağız. Bu “kaos” ortamına uyum sağlayabilen bir bisikletçi için boşluklar bol miktarda vardır. İşte o hayretler içindeki yabancı bunun farkında değildir, herhalde. Başlangıçta, yeterince deneyim kazanana kadar tedbiri elden bırakmayın. Bir süre sonra her türlü sürprize hazırlıklı olacaksınız. Şeridinde giderken, hızını dahi kesmeden araç kapısını açıp kül tablasını boşaltan sürücüden tutun, orta refüjdeki açıklığa kadar ters yönde gidip diğer yola geçmeye çalışan “uyanık”lara kadar her tür insanla karşılaşabilirsiniz. Ama, ortamdaki boşlukları değerlendirmeyi öğrendikten sonra yollarda, başka hiçbir araç sürücüsünün olmadığı kadar rahat ve özgür olduğunuzu göreceksiniz (bazı ilkel organizmaların evrim sürecindeki başarıları şaşırtıcı değil midir!). |