Şehirde bisiklet kullanan kişi, günlük yaşamın koşuşturmacası içinde, şehrin insanları hasta eden geriliminin en yoğun duyumsandığı trafik ortamındaki kargaşadan nispeten sıyrılmış olmanın keyfini yaşar. Tavşanla yarışan kaplumbağa misali, acele etmeden, büyük maddi riskler almadan gideceği yere varmanın kazandırdığı ruh dinginliğini yabana atmak
mümkün değildir. Ama bu yine de bir yarıştır—aynı ortamı paylaştığınız insanlarla bir nevi yarış. Siz ne kadar yarışmaktan, yenme/yenilme duygularının heyecanından uzak durmaya çalışsanız da, sürücü koltuğuna gömülmüş çaresizlik içinde çırpınırken cadde ve sokaklarda sizi görünce tepkilerini gizlemeyen insanlar (hayranlık duyanlar mı dersiniz, gıpta edenler mi, yoksa kıskananlar, ya da hattâ “münasebetsiz” bulup kızanlar) hatırlatır
bunu size.
Aslında, tatil zamanları dışında, okul ya da iş olsun günlük yaşamınızın gereklerini yerine getirirken bisikleti yaşamınızın bir parçası haline getirmiş olmanın çok önemli bir işlevi daha vardır: Çalışma ortamının döngüsü içerisinde günlerinizi geçirirken, pedal çevirme alışkanlığınızı, kas gücünüzü, formunuzu yitirmemiş olursunuz.
Her gün yaptığınız kısa yolculuklarda edindiğiniz deneyim, geliştirdiğiniz teknik, yaptığınız küçük buluşlar, tatilde çıkacağınız büyük yolculuk için gereken birikimi sağlar. Unutmayın; bisiklet size hazırlop sunulan, tak-kullan türünden bir tüketim malzemesi değildir. Uzun yola çıktığınızda, saatlerce bisiklet üstünde durduğunuzda duyumsarsınız altınızdaki aletin nasıl sizin bedeninizin bir parçası haline dönüştüğünü. Uzun yolculukları bisikletle yapmanın, bunu bir kez bile yapmamış olan kişilerin kolay anlayamayacakları kadar farklı yönleri vardır. Böyle bir yolculuğa ön hazırlık olarak neler yapmak gerektiği, yolda karşılaşılan sorunlar ve çözümleri konusunda son derece deneyimli insanlar bizim ülkemizde de vardır. Bu konunun irdelenmesi bu kitabın kapsamı dışındadır. Ancak ilgilenenler, çok geniş kapsamlı ve ayrıntılı bilgiler ve belgelerle
dolu bir örnek olarak
www.geziyorum.net sitesini inceleyebilirler.
Sadece kuş cıvıltıları ve böcek vızıltılarını dinleyerek kilometreler katetmek, gittiğiniz yolu adım adım, sıcağıyla, soğuğuyla, rüzgârıyla, kokusuyla yaşamak, yalnızca varacağınız hedefin değil, bütün bir yolun, karış karış toprağıyla, tozuyla bir amaç haline gelmesi—ve düşünün ki bunu salt bir yaya olarak değil, dört–dört buçuk metrelik dev adımlarla, ayaklarınıza kara sular inmeden ve yükünüzü sırtınıza yüklemeden, gece barınağınızı bile yanınızda taşırken yapabiliyorsunuz!